Jack Dobson, Defender'ına Bruce adını verdi. 6 yıl önce İngiltere'den Avustralya'ya taşınan 35 yaşındaki çevre danışmanı şunları söylüyor: "Avustralyalı adı gibi görünüyor, Jaws filminin yapım şirketi de köpek balığına 'Bruce' adını vermişti. Pek belirgin olmayan bir bağlantı olsa da köpek balığı ve Defender'ımızın her ikisi de gri renkte, yani köpek balıklarımız var."
Doğru ismi bulduktan sonra Defender'ını yeni vatanında efsanevi bir yolculuğa çıkarmayı, atması gereken bir sonraki adım olarak görüyordu. Böylece Jack Dobson, Sidney'in kırsal alanlarından yola çıktı ve gözünü muhteşem Uluru'ya dikti. Kısıtlı zamanda buldukları bir boşlukta, Jack ve yol arkadaşı, artık vatanı olan ülkede bulunan doğal anıtı ziyaret etmeye karar verdi. Daha önce hiç yapmadığı bir şeydi; ancak sonradan Avusturyalı olan biri olarak yapması gerektiğini hissediyordu.
Tozlu yollardan ve devasa Avustralya çölünün yan yollarında ilerleyen Jack, bu yolculuğu kendisini doğrudan geçmişe götüren bir araçla yapıyordu. Jack, ilk Land Rover ile 16 yaşında İngiltere'de yaşarken tanıştığını söylüyor. İlk 1964 model Series 2A Land Rover'ını, bu aracı bir yıl boyunca geliştirmesine yardım eden babası ile birlikte almış. 17 yaşına geldiğinde ve artık otomobil kullanabildiğinde, bu onun aracı olmuştu. Ehliyet sınavını geçti ve bundan sonra okula, üniversiteye ve ilk işine bu klasik araçta gidip geldi. Jack dünyanın öbür ucuna taşındığında, başka bir Land Rover aracı olan 1968 Series 2A modelini satın almış daha sonra da Bruce adını verdiği 2012 model Defender'ın sahibi olmuş.
Jack, Land Rover'ların en başından beri hayatının büyük bir parçası olduğunu söylüyor. Jack'in aracı ile arasında ne kadar güçlü bir bağ olduğunu @jackuarlandrover Instagram hesabından her gün görebilirsiniz. Jack, hesabı üzerinden Land Rover'ları tüm renklerde ve şekillerde 75.000 takipçisine sunuyor.
Orta Avustralya'dan Uluru'ya yapılan yolculuk, bir haftadan daha az bir sürede organize edildi ve Land Rover'ın arka koltukları yatırılarak arka kısmı uyumaya uygun hale getirildi. Hazırlıklarını tamamlayan Bruce, Sidney'den yola çıkarak zorlu yolculuğuna başladı. Maceralarının ilk gününün başlarında biraz sersemlemiş haldeydiler.
"Yolculuğun beş saatini geride bırakana kadar tam olarak uyanamamıştık," diyor Jack.
Amaçları Uluru'ya mümkün olduğunca çabuk ulaşmak ve daha sonra manzara ve maceranın keyfini çıkarmak için dönüş yolculuğunda daha fazla zaman harcamaktı. İkili, sırayla direksiyon başına geçerek, manzaraları izlemenin keyfini çıkardı. "Sidney'den çıkmak biraz zaman alıyor, ancak çıktığınızda devasa büyüklükte bir alanla karşılaşıyorsunuz," diyor Jack.
İkili yolculuklarına devam ederken toprak kiremit rengine dönmeye, emular ve kangurular yolda karşıdan karşıya geçmeye başladı. "Her nedense, Land Rover emuların ilgisini çekti," diyor Jack. Arka dikiz aynasında sahil görünmez olurken kısa bir süre sonra emular Bruce'un yanında koşmaya başladı.
Kangurularla baş ettikleri ve Avustralya'nın dev böceklerinden kurtulmak için cam silme suyunu pek çok kez yenilemek zorunda kaldıkları 3.000 kilometrelik yolculuk ve yıldızlar altında 3 günlük kamptan sonra, Uluru ufukta göründü. "Aniden bu muhteşem arazi formunu incelemeye başlıyorsunuz. Daha kilometrelerce uzaktan yerden yükselişini görmeye başlayabiliyorsunuz.” diye anlatıyor Jack. “Öylesine çıplak bir kaya, ancak gerçekten ışığı yakalıyor."
“Şehir yollarından sonsuz ufuklara uzanan dönüşüm, simge haline gelmiş bu yapının arkasında batan güneşi izlerken duyulan motor uğultusu, önde uzanan araziye ve uçuşan toza duyulan bağ, benim için yeni ülkemi keşfimin bir parçasıydı ve bir Defender yolculuğundan tam olarak beklediğim şeylerdi."