“GEÇMİŞTEN SONSUZA BİR KÜLTÜR DEFENDER”
Bir kere her şeyden önce Defender’ın bir araçtan çok daha öte bir varlık olduğunu anlamamız lazım. O, dünyadaki pek çok insanın ilk gördüğü araçtır. Defender, İngiltere tarihi adına önem arz eden bir araç dersek abartılı olmaz. Askerleri taşıyan, hastayı hastaneye taşıyan, çiftçinin toprağında çalışan ama kraliçenin de bindiği sınıflar üstü bir araçtır Defender. 80 senedir de neredeyse hiç değişmedi. Genel prensibi fonksiyon olan, önce fonksiyon sonra şekil mantığı ile yaratılmış ve evrilmiş bir araçtır. Bu felsefe bile onu özel kılmaya, sürüden ayırmaya yeter.
Bu yüzdendir ki özellikle İngilizlerin çok sağlam bir gönül bağı vardır. Dolayısıyla Defender’ın değişimine ya da yenilenmesine karşı çıkan çok olmuştur. İngiltere’de neredeyse ulusal mesele haline gelen bu değişim süreci tüm ülke tarafından çok yakından takip edildi ve çıkacak ürün ile ilgili pek çok spekülasyon yapıldı. Ben de şahsen onlardan biriydim diyebilirim. Üniversite çağımdan beri Range Rover kullanan ve halen bir Discovery ile Defender sahibi olan bir kişi olarak büyük bir endişe ile bekledik yeni Defender’ı. O nedenle büyük bir merak içindeydim yeni Defender ile tanışmadan önce...
Sayenizde bu tanışma fırsatını da yakalamış oldum ve kısa bir süre de olsa direksiyonun arkasına geçmiş olmak beni çok mutlu etti. Bir kere araç her şeye rağmen çok şehirlileşmemiş ve ana hatları ile halen maskülen ve güçlü görünümünü korumuş. Ön kaputun yanındaki metal paneller, kaputun klasik şekli, aracın ön konsolu, hatta binerken ve yoldayken tutunmak için konsolun her iki ucundaki tutamaklar hemen eski Defender’ları çağrıştırıyor.
Defender’ın içine binince kapıdaki vida detayları ve genel tasarımı da aracın o güçlü maskulen havasını yansıtıyor. Kontağa basıp ilerlemeye başlayınca ise her şey bir anda değişiyor. Bilen bilir, eski Defender’lar bir miktar uzun yol sürücülüğü tecrübesi gerektirirdi. Fren ve gaz ayarlamalarını iyi yapmanız gerekirdi. Her şeyi önden planlama, erken fren ve öngörülü sollama gerektirirdi. Yenisine gelirsek... Basınca gidiyor, basınca da duruyor. Bir de üstüne virajlarda yük gemisi gibi sağa sola yatmıyor. Yani “body roll” minimuma indirilmiş ve son derece dinamik. Sürüşü resmen bir Range Rover ataklığında, sportifliğinde ve konforunda diyebiliriz. Buna ek olarak koskoca ebadına rağmen eski Defender’larda benim gibi kisa boylu insanlar bile zor oturur, ergonomik sorunlar vardır. Önde de arkada da az bacak mesafesi vardır. Bu sorunlardan eser kalmadığı gibi, tam tersine son derece konforlu bir hal almış.
Teknolojik yenilikleri ve inovasyonlari herhalde sıralamaya burada yerimiz yetmez. Ama ilk fark edilen ClearSight Dikiz Aynası çok hoşuma gitti. Ön tekerleklerin pozisyonu ve civarında ne gibi engebeler olduğunu kameralarla gösterip 3D modelleme yaparak sürücünün arazide işini kolaylaştıran sistem ise gerçekten büyük kolaylık. Yani birinin araçtan inip yönlendirme yapmasına gerek kalmıyor. Ve iki koltuk arasında bulunan soğutmalı bölme de ayrıca beğendiğim bir özellik oldu.
Sonuç olarak genel intibamı sorarsanız, bu değişimi çok başarılı buldum. Dizayn olarak eskisine oldukça sadık kalınmış ve eski Defender’ın sürüş hissiyatı, arazi kabiliyeti fazlasıyla yakalanmış. Ayrıca teknolojik ve performans olarak şahane bir araç yaratılmış. Fanatikleri içinde beğenenler ve beğenmeyenler olabilir ama şu bir gerçek ki Defender’ın yenilenmeye çok ihtiyacı vardı. Bence Land Rover bugüne kadar yaptığı en güzel ve doğru evrim sürecini başarılı bir şekilde gerçekleştirebilmiş.