Ritim ile müzik arasındaki girift ilişkinin başlangıcı eski çağlara, yani atalarımıza dayanır. Teknoloji çağına dair en ufak ipucunun bulunmadığı zamanlarda atalarımız, hayatta kalmak için ‘’duymalıydı’’. Avcılık ile geçinen bu insanlar için kulakları, en az elleri kadar hayati bir organdı. Şöyle bir örnekle açıklamak doğru olacaktır; atalarımız için, çevrede av arayan bir aslanın var olup olmadığını anlamanın yollarından biri ‘’duymaktı’’.
‘’Ne oluyor?’’ sorusu her zaman kişisel bir meraka ikame etmez. Bu soru kalıbını zaman zaman endişe taşıdığımız ya da en azından taşıyıp taşımadığımızı öğrenmek için de sorarız. Bir patlama sesi, bir çıtırtı ya da siren sesi gibi… Anında dikkat kesiliriz. Odağımıza başka bir yön vermek zorunda kalır ve önce dinleriz. Aslında, birkaç saniye içinde gerçekleştirdiğimiz bu eylem, ses parçacıklarını bir araya getirme çabasıdır. Peki, bu durum size de başka bir kavramı hatırlatıyor mu? Müzik gibi…
Eylemler evrimleşir, zaman içinde reflekse dönüşür. Bu nedenle ritim kavramı için, keşfetme arzusunun değil, oldukça doğal bir sürecin eseri diyebiliriz.
Müzik en genel tanımı itibarı ile sesin biçim ve anlamlı titreşimler kazanmış halidir. Bu armonik titreşimlerin ‘’melodi’’ sıfatını kazanması için dinleyicisinde bir ‘etki’ yaratması gerekir. Yani, duygu, düşünce ve imgeler anlamlı bir bütün oluşturarak, benlik duygusunda iz bırakmalıdır. Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Hadi, biraz hafızamızı zorlayalım…
Muhtemelen ilk duyduğunuz sesi, müziği veya şarkıyı hatırlamayacaksınız ama ‘’çocukken en sevdiğiniz şarkılar hangileriydi?’’ dediğimiz an zihninizde mini bir playlist anında canlanacak. Bu durumun iki ana nedeni vardır; ilki 6-7 yaşlarında sesleri net bir biçimde ayırt etmeye başlıyor olmamız, ikincisi ise bu ayırt edilen seslerin duygu dünyamıza usulca giriş yapmasıdır.
Artık, sesleri sadece anlamsız titreşim kümeleri değil duyduğumuza göre sırada nasıl ‘’etki ettiği’’ var. Hadi, inceleyelim!
Sizleri Kanada’nın McGill Üniversitesi’ne götürelim. Bilim insanları, bu üniversitede müzik ve haz ilişkisi üzerine araştırmalar yaptı. 19-24 yaş arasındaki katılımcılara sevdiği müzikler dinletildi. Sonuç çarpıcı oldu. Vücuttaki dopamin tam %9 oranında artış gösterdi. O halde diyebiliriz ki; müzik kapı, haz evin holü, ‘’dopamin’’ ise anahtardır.
Peki, bütün bunlar ne demek oluyor? Müzik bizi her daim mutlu ve heyecanlı mı kılıyor? O halde nasıl oluyor da bazı şarkıları dinlerken hüzünleniyor, bazılarında ise pür neşe bir ruh haline bürünüyoruz?
Müzik, verdiği hazzın yanı sıra bir empati aracıdır. Notalar, daimi bir işaret aracıdır. Çocuklukta binilen bisiklet, gençlikte çıkılan maceralarla dolu yolculuklar, belki de yarım kalan bir aşka alınan yolculuk biletidir. Dinlediğimiz müzikler ya ‘’o an’’ olgusunu zihnimizde yeniden canlandırır ya da bir duyguya eşlik eder. Bütün bunlar yaşamla olan bağımızı kuvvetlendiren, güçlü duygu durumlarıdır.
Müziğin duygu dünyamız dışında bilişsel yanımıza kattığı değerler, kelimenin tam anlamıyla inanılmazdır. Yalnızca öğrenme, merak ve beyin gücü yetilerini geliştirmesi gibi kazançlar bile yaşantımızın seyrini değiştiren unsurlardır.
Gürültü düzeyi yüksek olmadığı sürece, çocuklara müzik dinletmenin önemli yararları vardır. Melodik tınılar, beyindeki ödül merkezinin dopamin seviyesini artırır. Bu durum konsantrasyonu artıran bir faktördür. Kanada’da yapılan bir araştırma, çalışanların müzik dinledikleri haftalarda %20 daha verimli ve hızlı çalıştıklarını ortaya koymuştur. Aynı zamanda müzik dinlemek, yeni nöron bağları oluşturarak, ileri yaşlarda beyinde gerçekleşebilecek fonksiyonel düşüşlere set çeker.
Yine yapılan araştırmalar göstermiştir ki; müzik, beynin görsel mekânsal organizasyon, sözel öğrenme, matematik, işitsel ve görsel hafıza gibi bazı müzik dışı fonksiyonlarını geliştirmektedir. Bu durumu film müzikleri üzerinden açıklayabiliriz. Örneğin; yalnızca fantastik dünyasıyla değil, Fly Like an Eagle, I Found My Smile Again, I Believe I Can Fly, gibi şarkılarla da hafızalarımıza kazınan Space Jam filmini unutmak mümkün mü? Ya da My Heart Will Go On şarkısının hangi filme ait olduğunu hatırlamayan var mı? Bu küçük gibi gözüken adımlar, izleyici ve film arasında ömür boyu devam edecek, sarsılmaz bir bağ oluşmasını sağlamıştır.