Kapadokya’ya doğru yola koyulan Orkun ve Cüneyt’in macera dolu limitleri zorlayacak planı ise şu şekilde:
Erciyes Dağı’nın kraterlerini bisikletle keşfetmek,
Sultansazlığı’nda kano yolculuğu yaparak büyük göle ulaşmak,
Kapadokya’ya gitmek.
Kapadokya öyle doğa harikası bir yer ki; toprağın üzerinde Peri Bacaları’nı görsek de toprağın altında 200’e yakın yeraltı şehri gizli. Kültür birikiminin yüksek olduğu bu topraklarda, yüzyıllar öncesinde Asurlular, Hititliler, Lidyalılar, Persler ve Romalılar yaşamış.
Peri Bacaları Hasan Dağı, Melendiz Dağı ve Erciyes Dağı’ndan ortaya çıkmış.
Maceraseverlerimiz Orkun ve Cüneyt, bu rotanın Erciyes Dağı kısmında…
Orkun ve Cüneyt Defender ile keşif bölgesine geldi. Defender'ın All Terrain Progress Control (ATPC) ayarlarından ilgili yüzeyi seçmelerine rağmen Macerasever ekibi zorlu bir yolculuk geçiriyorlardı. İkili bölgeye vardıklarında, şaşkınlıklarını gizleyemedi. Çünkü onları, kara olmayan, bozuk, engebeli ve Mars yüzeyini andıran bir yol karşılamıştı.
Bölgede daha rahat ve güvenli keşif yapmak için Defender'a bağlı römorku çıkarttılar ve yola devam ettiler.
Orkun: ‘’Yol acayip bozuldu farkında mısın? Römork ile buralardan gitmemiz mümkün değilmiş zaten.’’
Cüneyt: ‘’Tabi, burası ağır iş makinesiyle bir açılmış, bir daha da hiç araba geçmemiş buradan…’’
Orkun: ‘’Ama manzara inanılmaz…’’
Erciyes Dağı, Orta Anadolu’nun zirvesi… Sönmüş olan volkanik dağ, özellikle kış turizminin vazgeçilmez noktalarından biri. 2 büyük tepeden ve birçok küçük tepecikten oluşan Erciyes, Türkiye genelinde en büyük 5. dağ olarak ününü koruyor.
Macerasever ekibi sonunda varmak istedikleri bölgeye ulaştılar ve Defender aracından inerek soluklanmak için bölgede bulunan iki büyük taşa oturlar. 3.000 metre yüksekliğinde olan Orkun ve Cüneyt için hava muhteşemdi, hiç nem yoktu ve oldukça serindi.
Macerasever ekibi krateri keşfetmek için bisiklet ile yola devam etmeye karar verdi. Bisikletlerle kraterin içinde yolculuk yapmak çok ama çok zordu. Zemin irili ufaklı taşlarla doluydu ve en ufak bir konsantrasyon bozukluğunda istenmeyen bir duruma neden olabilirdi.
Orkun: ‘’Hiç göründüğü gibi değil… 3.000 metrede pedal çevirmek çok zor.’’
Cüneyt: ‘’Yalnız, inanılmaz bir deneyim yaşıyoruz.’’
Kilometrelerce yol gittikten sonra, yolun devamını bisiklet ile değil, yürüyerek sürdüren Orkun ve Cüneyt, uçsuz bucaksız bir kraterde muhteşem bir manzara eşliğinde bölgeyi keşfetti.
Saatler ilerlemiş ve ikinci maceraya atılmak için dönüş zamanı gelmişti…
Dönüş yolunda Orkun ve Cüneyt'e, 10-12 tane attan oluşan bir at sürüsü eşlik etti. Bozkırın ortasında, gizli yeşil bir cennet olan Sultansazlığı’na varan Macerasever ekibi, Sultansazlığı macerası için Defender'ın tavanında yer alan kanoyu indirdiler.
Kesin korunacak hassas bölge ilan edilen Sultansazlığı, iki önemli göç yolunun üzerinde bulunuyordu ve 250’den fazla kuş türüne barınma, beslenme ve üreme imkanı sağlıyordu. Sazlıklar insan boyunu aşıyordu. Sazlıkların arasından, dar alanlardan kanoyla geçmek zorunda kalan Orkun ve Cüneyt, heyecan ve korkuyu aynı anda yaşadı.
Orkun: ‘’Buradan geçme fikrinden hoşlanıyor musun?’’
Cüneyt: ‘’Önümüze timsah çıkmazsa, benim için sorun değil…’’
Sazlıklar o kadar uzun ve yoğundu ki… Orkun ve Cüneyt kanoyu kullanırken, kürekleri sudan değil sazlıklardan çekti. Suya değdirmeden çekilen küreklerle zorlu kano yolculuğuna devam eden Orkun ve Cüneyt için hava şartları aleyhlerine işliyordu. Yağmur yağmaya başlamıştı. Beraberinde fırtına da gelmiş ancak henüz sazlıkların içerisinde etkisi hissedilmiyordu. Hava kararırsa, dönüş yolunu bulmak imkansıza yakındı.
Kano ile iki büyük kanalın ortasında kalan Macerasever ekibi, sağdaki kanaldan mı yoksa soldaki kanaldan mı yola devam edecekti? Hangi kanal, göle ulaşıyordu? Bu seçimi yapmak, oldukça zor ve tedirgin ediciydi.
Orkun: ‘’Hakikaten şu an tedirgin olmamak mümkün değil. Fırtına başladı, yağmur yağıyor, tepemiz tamamen kapandı. Gün ışığını kaybediyoruz, nereye gideceğimiz ile ilgili hiçbir fikrimiz yok… Ellerimiz kanıyor.’’
Cüneyt: ‘’Peki alternatiflerimizi değerlendirelim.’’
Orkun: ‘’3 alternatif yol var önümüzde. Sağa gideceğiz, sola gideceğiz veya geri döneceğiz. Olduğumuz yerde dönüyor da olabiliriz. Sonsuza dek burada dolaşabiliriz.’’
Cüneyt: ‘’Bence sol kanalı seçelim, 200 metre gidelim. Eğer göle ulaşmazsak geri dönelim.’’
Orkun: ‘’Tamamen yazı-tura bu. Yönümüzü kaybettik.’’
Yolculuğa daha geniş olan sol kanaldan devam eden Macerasever ekibi, zorlu şartlar altında ilerlemeye devam ediyordu. Yolun ucunu bucağını göremiyorlardı. Havanın da kararmaya başlamasıyla, geri dönmek için geniş bir bölge aramaya başladılar.
Ve o da ne... Bir anda yol, göle açıldı… Mutluluk kendini çığlıklar ile açığa çıkardı.
Gölde bir süre daha kürek çeken Orkun ve Cüneyt, ahşap bir iskele yola ulaştı. Bu yol 1,5 kilometre uzunluğunda, bir bataklık üzerinde inşa edilmişti. Artık yola yürüyerek devam etmeleri gerekiyordu. Kanoyu bellerine bağladılar ve yürümeye başladılar. Sazlıkların arasından, bu defa önü açık bir yolda, günbatımında yürüdüler.
Macerasever ekibimiz tamamen keyif odaklı bir kano yolculuğu hayal ederken, hazırlıksız yakalandıkları ve yön konusunda kararsızlık yaşadıkları için tedirgin saatler atlattı.
Cüneyt: ‘’Onlarca yol ihtimalimiz vardı. Bir yolu seçtiğimizde önümüze 3 yol daha çıkıyordu. Sonsuzluğa doğru bir yolculuktu.
Bu maceraya Kapadokya’ya gitmek için çıkan ikili, yolculuğa Erciyes Dağı’nın tepesinden başlamak istemişti. Ardından doğaçlama olarak karşılarına çıkan Sultansazlığı’ndan geçerek göle ulaşmayı hedeflemişlerdi.
Orkun: ‘’Atların arasından sürdüğümüz bisiklet, sazların içinde göle çıkma mücadelemiz ve gün batımındaki epik görüntüler… Çok etkileyiciydi.’’
Cüneyt: ‘’Şu anda biri bana sorsa, ‘Türkiye’deki en etkileyici bölgelerinden biri hangisi?’ diye, kesinlikle Sultansazlığı derim.’’