Türkiye’nin bilinmedik yerlerini keşfetmeyi bir tutku haline getiren Orkun Olgar, bu kez yeni macerası için tek başına yola çıkmıştı. Hedef olarak Kastamonu’da bulunan ve henüz adı bile konmamış, kimselerin ayak basmadığı bilinmez bir mağarayı seçmişti.
Ancak bu mağarayı keşfe çıkmadan önce Orkun’un başka bir amacı daha vardı: İstanbul’a bir saat uzaktaki Ballıkayalar’a tırmanmak…
Kaya tırmanışçıları arasında oldukça popüler olan Ballıkayalar’a doğru ilerleyen Orkun, emin adımlar ile tepeye çıkmaya başlamıştı. İlk kez geldiği için tepeden iniş yapıp yapmama konusunda emin değildi ancak büyük bir motivasyona sahipti.
Orkun: “Buradan manzara çok güzelmiş. İşte, bunlar kaya tırmanışı için çok ideal yerler. Duvarlar, kaya yapısı ve kayanın dokusu, kayanın şekli, hepsi çok ideal...”
Orkun, hiç vakit kaybetmeden yukarıya doğru tırmanmaya başladı. Sadece bir insanın geçebileceği genişlikte olan patikalardan geçen macera severimiz, bu sayede doğayı daha iyi hissetme fırsatı bulmuştu.
Orkun: “Los Angles yakınlarında dünyaca ünlü milli park, Yosemite yer alıyor. Burası da İstanbul’un Yosemite’si olabilir aslında. Şuraya bakın, muazzam bir yerdeyiz şu anda.”
İlk kez 1970’li yıllarda kullanılmaya başlanan tırmanış rotaları, bugün de pek çok üniversite ve dağcılık kulüplerinin ve hatta arama kurtarma ekiplerinin antrenman yaptığı yerler arasındadır.
Doğasından ve dağın dokusundan etkilenen Orkun, Kastamonu’daki esrarengiz mağaraya ulaşmadan önce Ballıkayalar’da kaya inişi yapmaya karar verdi. Kaya inişi yaparken kullanacağı ekipmanlarını dikkatlice kontrol eden Orkun, iniş için hazırdı.
Orkun, dik kayalardan inişini gerçekleştirirken oldukça temkinli ve yavaş ilerliyordu.
Orkun: “Bu tarz inişler, ister istemez adrenalin yaratıyor insanda. Kaçınılmaz… Çünkü bunlar, ne kadar güvenlik önlemlerini alsanız da insanın en temel korkularını tetikliyor. Yükseklik ve düşme korkusu…”
Adrenalinin yükselmesiyle heyecandan elleri terleyen Orkun, zorlu inişi başarılı bir şekilde gerçekleştirdi.
Sıradaki hedef: Kastamonu, Pınarbaşı
Ballıkayalar’daki tırmanışını tamamlayan Orkun, Defender’a binerek ikinci macerasına doğru yola koyuldu.
Sağ ve sol tarafının derin ormanlarla kaplı olduğu asfalt yolda ilerleyen Orkun, mağara için heyecanlanmaya başlamıştı. Çünkü gideceği mağara daha yeni keşfedilmişti ve yerini bilen çok fazla kişi yoktu.
Mağaranın o bölgede marangozluk yapan biri tarafından keşfedildiğini belirten Orkun, bu sebeple mağaranın derinliği ve uzunluğu hakkında herhangi bir bilgi bulunmadığından da bahsetti. Mağaranın nereye kadar gittiği de bilinmiyordu. Girişi kolay olmayan bu mağaranın bazı yerleri ise fazlasıyla dardı.
Orkun: “Son derece heyecanlı bir yandan da ürkütücü. Genelde bu tarz yerlere giderken ben en az iki kişi gidilmesini öneririm. Ama bu seyahatte yalnızım. Bakalım ne kadar heyecanlı, ne kadar ürkütücü ne kadar keşif dolu bir gezi olacak? Ben de merak ediyorum.”
Kastamonu’ya doğru giderken, doğanın merkezinde hissettiren yolda Defender ile ilerleyen Orkun, mağaraya ulaşmak için yönünü ormanın derinliklerine doğru çevirdi.
Aracın sürüş ayarlarını asfalt yol modundan arazi moduna alan Orkun, sık dokulu ağaçlarla kaplı ormanda ilerliyordu. Çevre oldukça güzeldi anca yol zorlu görünüyordu. Orkun, derin çukurları geçmek için Defender 'ı dikkatlice kullandı.
Orkun: “Evet, çok zor bir yerdeyim şu anda. Buralarda bir yerden sonra gidemeyeceğim diye tahmin ediyorum.”
Orkun, daha fazla ilerleyemeyeceğini anlayınca Defender’dan inerek yaya olarak devam etmeye karar verdi. Ancak güneş batmak üzereydi. Bu nedenle Orkun’un hava kararmadan önce kamp kurması gerekiyordu.
Yaşadığımız topraklar uçsuz bucaksız bir macera parkuru. Sahip olduğumuz bu harika doğaya adım atıp, aktif bir yaşam sürmek hepimiz için büyük bir lütuf. Fakat unutmamalıyız ki, doğaya çıktığımızda arkamızda bıraktığımız tek şey ayak izlerimiz olmalı… Doğaya ve canlılara saygılı olmalıyız…
Orkun ıssız ormanda ilerlerken, güneş batmaya başladığından hızlıca mağaraya yakın bir yerde kamp yapacak alanını buldu. Çadırını kuran maceraseverimiz, haritasını cebinden çıkardı.
Orkun: “Ben nedense öyle eski haritalara bakmayı seviyorum. Babamla yaptığımız geziler aklıma geliyor.”
Harita üzerinden bulunduğu bölgeyi anlatmaya başlayan Orkun, daha önce Cüneyt ve Babür ile birlikte gittiği yerlere de değindi.
Gideros Koyu (soldaki görsel), Ilgarini Mağarası (sağdaki görsel)
Valla Kanyonu – Dünyanın En Derin ikinci Kanyonu (soldaki görsel) , Ilgaz (sağdaki görsel)
Çavuşköy’e yakın bir lokasyonda kuş sesleri içerisinde uyanan Orkun, yeni macera için çoktan hazırdı. Vakit kaybetmeden esrarengiz mağaraya doğru yola çıktı.
Yorucu bir yürüyüşten sonra mağaraya ulaşan Orkun, mağaranın girişi zor olduğu için içeriye girmekte oldukça zorlandı. Karanlıkta, sadece kafa lambasıyla ilerleyebilen maceraseverimiz, mağaranın dar yapısından dolayı ilerlemekte oldukça zorlanıyordu.
Karşısına vahşi bir hayvanın çıkmamasını umarak ilerleyen Orkun, dar ve karanlık mağarada ilerlemeye devam etti.
Orkun, biraz zorlu bir mücadelenin sonunda nihayet bir açıklık görmüştü. Ve oraya doğru ilerlemeye devam etti. Büyük bir balkona ulaşmayı bekleyen maceraseverimiz, açıklığa çıktığında dar bir balkon ile karşılaşmıştı.
Diğer yoldan ilerleyerek mağarayı keşfetmeye devam etti. Bir yerden hava geldiğini hisseden Orkun, gitmesi gerektiği yerden artık emin olmuştu. Ve oraya doğru ilerlemeyi sürdürdü. Zorlanarak dar iki kayanın arasından geçmek zorunda kaldı.
Nihayet balkondan geçen Orkun, tekrar mağaranın derinliklerine doğru ilerledi.
Uzun bir süre nispeten ilk mağaraya göre daha geniş bir alanda ilerleyen Orkun, dipsiz bir kuyu gibi sonunu görmediği mağarayı keşfetmeye devam etti.
Orkun, serin bir rüzgarın estiğini hissetti ancak aşağıya doğru baktığında kemik kalıntıları görmüş ve bu durum onu epey endişelendirmişti.
Gün ışığını iyice kaybeden Orkun, tekrar dar bir alana ulaşmıştı. Tekrar yerde sürünmek istemediğinden ilerlemekten vazgeçiyor gibi olsa da mağarayı keşfetme azmi ile yoluna devam etti.
Mağaranın derinliklerine geldiğinde artık telsizi de çekmemeye başlamıştı. Orkun, ekiple iletişim kurmayı denedi. Gün ışığını tamamen kaybetmişti ve sadece fener ile ilerliyordu.
“Ana mağaranın içindeyim. Yalnız artık telsiz zor çekmeye başladı ve sürünüyorum. Yerdeyim yani, daha ne kadar gidiyor bilmiyorum”
Mağaranın içerisinde tehlikeli alana gelmişti. Bu nedenle sesini alçaltarak konuşuyordu.
Orkun: “Şu önümdeki kayalar dâhil hepsi havada duruyorlar. Dev gibi kayalar... Sanki yüksek sesle konuşursam kopup üzerime düşecekler gibi.”
Kaygılı bir şekilde ilerlemeye devam eden Orkun’un amacı büyük bir avluya çıkmak ve daha sonrasında geri dönmekti.
Dar alandan ilerleyen Orkun, kendisini dışarıda bekleyen ekip ile konuşmak için telsizini aldı ancak artık telsizi çekmiyordu. Büyük bir motivasyon ile ilerleyen Orkun sonunda büyük avluya ulaşmış ve mağara macerasını tamamlamıştı.
Orkun: “Çok etkileyici bir yer ama bir yandan da çok ürkütücü. Yani burada tek başına olmak hakikaten tercih edilebilir bir durum değil. Tüyler ürpertici de diyebiliriz aslında. Öyle bir mağaradan bahsediyorum ki ucu sonu yok.”
Mağaralar, hiçbir canlı ömrü ile kıyaslanamayacak ölçüde uzun, kendilerine özel döngüler içinde on binlerce, yüzbinlerde yılda oluşan, doğanın sanat eserleridir…